VAR OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ ÜZERİNE BİR KAÇ DÜNYA KELAMI
Önce romanın ismine vuruldum. Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği..Ne güzel, ne güzel.. Kundera kullanmasa idi bir şiirimin ismi olabilirdi muhtemelen. Roman ağırlık ve hafiflik kavramlarının yazarda ne ifade ettiği ile başlar.
Annesiyle çok farklı ruh dünyalarına sahip Tereza, özgürlüğü
kendine has çapkınlıklarda yaşayan Thomas ve Sabina ekseninde gidip gelen roman
bazen Franz’a kaysa da roman baştan sona kadar Thomas ile Tereza bağlamında varlığını sürdürür.
İkinci dünya savaşından sonra dünyadaki insan bunalımlarından
ortaya çıkan varoluşçu felsefe (egzistansiyalizm) romanımızda bariz bir
şekilde görülmektedir. Bu akım, bireyin biricikliğini savunan ve her halükarda
bireyin doğada var olma savaşında haklılığını haykıran bir akımdır. Bunalım,
kötümserlik, başkaldırı ve özgürlük tutkusu var olmanın ve varlığı özden önce
kabul edişin belirtileridir. İşte insan bir birey olarak bütün fikirlerden
değerlidir ve bütün değerlere karşı savaşmak zorundadır ve en nihayetinde
ölmeye mahkumdur( Tanrı’nın cennetini yeryüzünde istedi)
Kundera da tıpkı Nietzsche gibi bireyin varlığının öneminin asıl olan ve bu varlığın her şeyden ve bütün etik ve
etik ötesi ne kadar kural, kaide varsa hepsinden önce geldiğini anlatır
romanda. Hatta Nietzsche ile ilgili bir hatırayı da anlatmadan edemez yazar:
Nietzsche arabacının atını kırbaçladığını görür ve hemen atın yanına giderek
kollarını boynuna dolar ve göz yaşları içinde hüngür hüngür ağlamaya başlar.
Nietzsche’nin delirmesinde dahi derin anlamlar bulan yazar, Nietzsche’nin
Descartes adına attan özür dilemesiyle ve “Deliliği yani insanlıktan son kopuşu
at için gözyaşlarına boğulduğu an başladı” ifadesiyle Nietzsche’ye olan
hayranlığını gizlemez.
Romanda insanın sadece aklî bir
varlık olmadığı, akıldan ziyade hisleriyle değer kazanan bir varlık olduğuna
vurgu yapılır ve bütün canlıların bir ruh taşıdığı fikrinden yola çıkılarak
Descartes eleştirilir. İnsanın her eyleminin akla yatkın olmasına gerek
olmadığını aşk ve cinsellikle izah etmeye çalışır. Ve bu bağlamda duyguların
gizemi gözler önüne serilmeye çalışılır.
Romanın arka planında komünist
Rusya ve uygulamaları yerden yere vurulur. Değer yargıları eleştirilir. Değer
yargılarının saçmalığı ve hepsinin insan uydurması olduğu vurgulanır. Tuvalet
ihtiyacını gidermenin tıpkı uyumak gibi, nefes almak gibi, su içmek gibi
insanın asli ihtiyacı olduğu halde hep gizlenilmesini ve çirkin bulunulmasını
anlamsız bulan yazar insanın elinde
olmayan kabiliyetleri, özellikleri ve de ihtiyaçlarından dolayı utanmanın
saçmalığı üzerine akıl yürütmeleri yapar romanda.
Roman, teknik bakımdan
alışılagelmiş batı roman tekniğinin dışındadır. Zaman zaman yazar olaylara
müdahale eder ve bizzat kendi tezleri ve antitezleriyle ilgili okuyucuya bilgi
verir. Bu durum romantik Tanzimat romanında sıkça görülen bir teknik kusurdur
ama Kundera bu tekniği bilerek seçmiştir.
İntibah, Felatun Bey ile Rakım Efendi, Araba Sevdası, Sergüzeşt, Cezmi gibi bir
çok Tanzimat romanında görülen teknik kusurlar Varolmanın Dayanılmaz
Hafifliği’nde de olmakla birlikte bu eski ve kusurlu sayılan tarzı yazarın
kendisinin seçmesi kendi fikirlerini okuyucuya aktarma telaşesinden olsa
gerektir.
Sonuç olarak romanı tabi ki
beğendim fakat bazı çevrelerde Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nin kutsanıp
uçurulmasına da bir anlam veremedim. İyi romandı.
ün___alan
0 yorum:
Yorum Gönder